KARACA MAĞARASI

 KARACA MAĞARASI

Adını, bulunduğu köyün mahallesinden alan Karaca Mağarası, doğanın milyonlarca yıl uğraş vererek ortaya çıkardığı, sabırla nakşedilen, her noktasın aynı özenin gösterildiği muhteşem bir doğa harikasıdır. Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı Cebeli Köyü Sınırları içerisinde bulunan Karaca Mahallesi’nin hemen güney batısında yer alan Karaca Mağarası şehir merkezine 17 km mesafede, denizden 1550 metre yüksekliktedir. Gümüşhane-Trabzon karayolunun 12 km kuzeye ayrılan 4 km yolu takip ederek ulaşılan mağaranın bulunduğu mevkide, ziyaretçilerin yeme, içme, dinlenme ve hediyelik eşya satın alma gibi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri tesisler mevcuttur.

            Daha ilk andan itibaren ziyaretçilerinin büyüleyen mağarada, iç içe geçen ışığın uyumu ve gölgenin ortaya çıkardığı eşsiz şekiller, sizi gerçek dünyadan alır ve bir hayal alemine taşır. Taşların adeta kuş, heykel ve ebru olduğu bu mağara, hayal dünyanızda ete kemiğe bürünüp bambaşka bir dünya olur. Karaca’da insan doğanın mütevazı bir parçası olduğunu hatırlar. Dolomitik kireç taşları içerisinde gelişen karstik oluşumlarıyla ön plana çıkan Karaca, Karstik Mağarası, önceleri yöre halkı tarafından bilinmesine ve bulunuşuyla ilgili farklı efsaneler anlatılmasına rağmen bilimsel anlamda ilk kez Karaca Mahallesi’nde jeolojik mühendisi Şükrü Eroz’un 1983-1990 yılları arasında yapmış olduğu çalışmalar ile adını duyurmuş, 1996 fiili olarak turizme kazandırılmıştır


.    

            Her damlanın bir usta olup, bir harç eklediği bu olağanüstü yapıda, sarkıtlar, dikitler, sütunlar, damlataşı havuzları, perde damlataşları, mağara çiçekleri, ok desenli duvarlar, bayrak şekilleri, fil kulakları, traverten basamakları ve traverten havuzları oluşmaya devam etmektedir. Mağara içerisinde beyazdan laciverte çeşitli renklerdeki travertenlerin varlığı ise travertenleri oluşturan suyun içerisindeki demir ve magnezyum gibi erimiş mineral maddelerin çok yoğun olduğunu göstermektedir. Kuru bir mağara olan Karaca Mağarası’nın tavan ve duvarlarından sızan sular mağara tavanında gölcükler oluşturulmuştur. Özellikle mağaranın son kesimlerindeki bu gölcüklerin derinliği bir metreyi bulmaktadır. Oluşumu halen devam eden mağarada bir santimetrelik dikit ve sarkıt tam 12 yılda oluşmaktadır.yaşı yaklaşık 15 milyon yıl olarak tahmin edilen mağara, renk ve motif çeşitliği açısından dünyada eşine az rastlanan bir türdendir.

            Mağaranın girişi bir insan boyu yüksekliğinde olmakla birlikte, mağara içeriye doğru gidildikçe bir huni şeklinde genişlemektedir. Uzunluğu giriş noktasından en uç noktaya 150 m, ortalama tavan yüksekliği ise 18 m olan mağaranın toplam iç alanı yaklaşık 1500 karedir.

            Mağaranın görsel güzelliğinin yanında bir başka özelliği de, astım hastaları için rahatlatıcı bir kür niteliği taşımasıdır. 12-17 derece ortalama ısısı, %70 civarı mutlak nem oranı, polen ve tozlardan arınmış yüksek oksijenli havasıyla hastaların çok daha kolay nefes almalarına olanak sağlayan mağara, bu özelliğiyle kronikleşmemiş astım hastalarına iyi gelmektedir. Mağara temiz ve polensiz havasıyla hiçbir hastalığı olmayan ziyaretçilere dahi sağlıklı nefes olanağı ve dinçlik sağlamaktadır. Yaz aylarında dışarıya göre daha serin kış aylarında ise nispeten daha sıcak olan mağara bu özellikleri ile küçük bir mikro klima alanı olarak düşünülmektedir.

            Evliya Çelebi bu mağarayı görseydi, Seyahatnamede muhakkak özel bir yer ayırır ve uzun uzun anlatırdı. Bu açıdan bakıldığında sizler çok daha şanslısınız. Çünkü Karaca Mağarası artık biliniyor ve güzelliklerinin paylaşmak için sizleri bekliyor. Gümüşhane’ye geldiğinizde, Karaca Mağarası’nın muhakkak görün ve 15 milyon yıl boyunca ince ince işlenerek ortaya çıkan bu emsalsiz sanat eseriyle mutlaka tanışın.


            Karaca’ya dair az bilinen bir hikayedir. Bir aşk hikayesi… Birbirine deli gibi sevdalı ama bir türlü kavuşamayan iki genç… Nedeni ise kulağa hiç yabancı gelmiyor. Biri Müslüman, Hristiyan diğeri…  Gençlerin ailesi bu ateşin söneceğini sanıyor. Gönül ferman dinler mi?! Ateş bacayı sarmış. Alev alev bir çift yürek, yangın yerine dönmüş. Ve aşk… Bütün duyguların efendisi… Kudretine ve asaletine yakışan neyse onu yapmış. Rum güzeli ile garip çobanı, ziyaret ettiğinin bu mağarada buluşturmuş. Sadece onların bildiği bu mağarada… Onlar mağarayı saklı tutmuş, mağara da onların sevdasını… Söz vermişler; ne zamanki aileler merhamet ederek. O vakit mağarayı gün ışığına çıkartacaklar. Sabırla beklemişler lakin o dilek bir türlü gerçekleşmemiş. Bunun üzerine iki genç, kavuşamayan bütün sevgililer için kendilerine feda etmiş.

            Bu hadiseye tanık olan tek canlının, sahibinin çok sevdiği çoban köpeği olduğu söylenir. Zira büyük bir sadakat örneği gösterecek ve efsaneye göre, hiç kimse onları rahatsız etmesin diye bir daha dönmeyecektir.

Mağaranın, keşfedildikten sonra, dillere destan olmuş bu KARA sevdaya hürmeten ‘Karaca’ ismini aldığı rivayet edilir. Akan su damlalarının da, mağarada sırt sırta vermiş iki sevgilinin üzerlerinin kireçle kaplanmasına neden olduğu ve iki aşığın sonsuza dek bu şekilde kaldıkları söylenir. Ve yine derler ki; sevdiğine kavuşamayan herkes Karaca’yı bir gün mutlaka ziyaret etsin. Zira, o ki gencin duası orada onları bekliyor.